Schopenhauer’un Bilinç ve Medeniyet Üzerine Düşüncesi
“Gürültü, insan düşüncesinin baş düşmanıdır.”
— Arthur Schopenhauer
Günümüz dünyası atılgan, hızlı ve gürültülü. Hatta öyle ki yüksek titreşimli bir hayat yaşadığımızı zannediyor, o karmaşanın içinde bilinçli olduğumuzu sanıyoruz. Oysa Schopenhauer, yüz yıl önce sessizliğin insan bilinci için en temel gıda olduğunu söylemişti. Çünkü sessizlik yalnızca dış dünyanın sustuğu bir hâl değil; iç dünyanın konuşabildiği bir mekândır.
Schopenhauer’a göre insanın görgü ve medeniyet düzeyi arttıkça, gürültüye karşı dayanma kapasitesi azalır. Bu basit bir hassasiyet değil; bilincin incelmesiyle oluşan doğal bir sonuçtur. Zihin derinleştikçe, kaba uyaranlara olan tahammül azalır.
Medeniyetin İnceliği: Sessizliğe Yol Açmak
Schopenhauer, ses desibelinin ötesinde bir şeyden bahseder:
Gürültü, zihni böler.
Dikkati dağıtır, düşüncenin akışını parçalar, iç organizasyonu bozar. Bu yüzden yüksek bilinç seviyesine sahip insanlar, gürültünün yalnızca kulaklara değil, zihnin bütünlüğüne saldırdığını hisseder.
Yüksek medeniyet, yalnızca büyük şehirler, zengin kültürler, geniş kütüphaneler demek değildir.
Gerçek medeniyet—başkasının içsel dünyasına duyulan saygı ile ölçülür.
Bugün birçok gelişmiş ülkede;
— Gece saatlerinden sonra gürültünün yasaklanması,
— Kütüphane ve okul çevrelerinde sessizlik kuralları,
— Yerleşim alanlarında gürültü cezaları
bu incelikli anlayışın göstergesidir.
Sessizlik, artık kişisel bir tercih değil; ortak yaşamın gereğidir.
Bilinç Arttıkça Sessizlik Derinleşir
“Gürültü, düşünsel verimi düşürür; ince düşünceyi öldürür.”
— Schopenhauer
Zihin, sessizlikte derinleşir.
Sessizlik, kalbin kendi sesini yeniden duyabildiği en verimli topraktır.
Gürültü — kabalığın tezahürü,
Sessizlik — bilincin derinliğidir.
Sessizliğe yönelen kişi, kendi bilincinin kapılarını aralamaya başlar. Bu süreçte duyduğu yalnızca dış dünyanın sessizliği değildir; kendi içindeki ince titreşimleri fark etmeye başlar.
Bu yüzden sessizlik, insanın ruhsal olgunlaşmasında bir eşikten ibarettir:
Zihin sustuğunda, kalp konuşur.
Gürültünün Kabalığı – Sessizliğin Nezaketi
Gürültü, yalnızca rahatsız edici bir ses dalgası değildir;
başkasının iç alanına yapılan bir müdahaledir.
Schopenhauer’a göre gürültüye kayıtsızlık, zihin donukluğunun işaretidir.
İncelmiş bir bilinç ise hem kendi içsel huzurunu hem de başkasının iç alanını önemser.
Sessiz kalabilmek;
- Nezakettir
- Farkındalıktır
- Bilgeliktir
Sessizlik, yalnız olmanın değil, birlikte var olmanın en saygılı hâlidir.
Günümüzde Sessizlik: Radikal Bir Eylem
Bugünün dünyasında sessizlik bir lüks gibi görülüyor.
Her şey daha hızlı, daha parlak, daha yüksek sesli…
Tam da burada Schopenhauer’un sesi yeniden duyuluyor:
Gürültü, dikkati dağıtarak bizi yüzeyselleştirir.
Daha yüksek farkındalık isteyen zihin için sessizlik, bir geri çekilme değil;
daha derin bir var oluşa yolculuktur.
Sessizliği seçmek,
modern çağın kalabalığına karşı verilen
en zarif dirençtir.
Farkındalık Niyeti
Bugün sessizliğin kollarına teslim oluyorum.
Duyduklarım azalırken, hissettiklerim çoğalıyor.
Gürültünün beni zihnimden uzaklaştırmasına izin vermiyor,
sessizliğin beni kalbime yaklaştırmasına alan açıyorum.
Sessizlikte büyüyor,
sessizlikte duyuyor,
sessizlikte dönüşüyorum.
Gönül’den Gönlüme bir yolculuktayım 💜