Sen Onu Hala Taşıyor musun?

İki keşişle ilgii bir Zen öyküsü vardır.

Bu iki keşiş evlerine gitmek üzere yolculuk yaparken hızlı akan bir nehrin kıyısına gelirler.

Orada karşı kıyıya geçemeyen genç bir kadın görürler. Keşişlerden biri kadını kucaklayıp nehirden geçirir ve karşı kıyıya bırakır.

Sonra iki keşiş yollarına devam ederler.

En sonunda, nehri tek başına geçen keşiş kendini tutamaz ve diğer keşişe çıkışarak, “Biliyorsun, bir kadına dokunmak dini kurallarımıza aykırıdır. Sen

bizim kutsal yeminimizi bozdun” der. Diğer keşiş şöyle yanıt verir: “Kardeşim, ben o genç kadını nehir kıyısında bıraktım.

Sen onu hala taşıyor musun?”

Çoğumuz bize zarar vermiş olan kişilere karşı davalar oluşturmak için uzun bir zaman harcamışızdır.

Oprah Winfrey bir zamanlar yaptığı bir açılış konuşmasında, Yaralarınızı bilgeliğe dönüştürün ” demişti.

Kızgınlıklarınıza, kırgınlıklarınıza tutunmak yerine onlardan ders alın.

Yaralarınızdan nasıl yararlanmış olduğunuzu görün.

Onlar sizi nereye götürdü?

Eğer o kötü deneyimi geçirmemiş olsaydınız, hayatınızda şimdi kim olmayabilecekti?

Ve yaralarınıza tutunmanız hayallerinizi gerçekleştirmenizi nasıl engelliyor?

Siz gelişmek ve öğrenmek için yaralarınızı kullandığınızda, kurban olmayı sürdürmek zorunda kalmazsınız.

Siz eski yaralara tutunduğunuzda, yola o yükü taşıyarak devam edersiniz.

Namaste 🕉💜🕉

GÖNÜL UZUN

ÇAKRALAR

                                                                              

Çakra sistemi evrenin yedi seviyeli felsefi bir modelidir. Çakralar Batı’ya Yoga geleneği ve uygulaması ile gelmiştir. Yoga (bir araya gelme, bir olma anlamına gelir) dünyevi ve spiritüel olanı bağlayan fiziksel ve zihinsel uygulamalar aracılığıyla bireyi ilahi olanla birleştirmek üzere tasarlanmış bir disiplindir. Bu amaca, bilincin giderek genişleyen hallerinden geçerek ulaşılır.

Çakralar bilimsel olarak kanıtlanmasalar da Yoga geleneğinde büyük önem taşıyorlar. Çünkü bilinç bu merkezlerden geçtikçe psişi dönüşmeye başlıyor.

Çakra yaşam gücü enerjisini alan, kendi içinde eriten ve ifadeye dönüştüren bir merkezdir. Çakra kelimesi “çark”, “tekerlek” olarak tercüme edilir ve ana sinir düğümlerinden omurganın önüne doğru yayılan, biyoenerjik aktivite gösteren küreleri ifade eder. Sanskrit bir sözcüktür ve zihin ile bedenin kesiştiği bir noktaya işaret eder. Çakralar aynı zamanda lotuslar olarak da adlandırılır. Bir  çakranın açılması, lotus çiçeğinin yapraklarının açılması ile de sembolize edilir. Çiçekler  gibi çakralar da içindeki bilicin durumuna göre açar ya da solar.

 Bu çakralardan, kuyruk sokumundan başın tepesine uzanan enerji hattına dizilmiş şekilde yedi adet bulunur. Ayrıca ellerde, ayaklarda, parmak uçlarında ve omuzlarda ikincil çakralar vardır.

Çakra sistemi 4000 yıldan daha uzun  bir süre önce Hindistan’dan çıkmıştır. Çakralardan, kadim metinler olan Vedalarda, daha sonra Upanişadlarda, Patanjali’nin  Yoga Sutra’sında ve en kapsamlı olarak da on altıncı yüzyılda Hint bir yoginin yazdığı Sat-Chakra-Nirupana  adlı metinde bahsedilir. 1920’lerde, çakralar Arthur Avalon  tarafından kendisinin The Serpent Power(Yılan Gücü) kitabıyla Batı’ya getirilir .Bugünlerde çakralar beden ve metafizik alemlerle ilişkili  psişeyi bağlayan popüler bir kavramdır.

Çakralar, özünde  fiziksel olarak var olan yapılar değildir. Duygular, fikirler gibi fiziksel bir nesne olarak tutunamazlar; ancak spiritüel enerjinin fiziksel düzlemdeki dışa vurumu olduklarından beden üzerindeki güçlü bir etkileri vardır. Çakra kalıpları beden-zihin ara yüzünün derinlerinde programlanmıştır ve fiziksel işlerliğimizle güçlü bir ilişkiye sahiptir. Aynen duyguların yapabildiği ve yaptığı şekilde nefesimizi, kalp atış hızımızı ve metabolizmamızı etkilediği gibi, farklı çakralardaki aktiviteler salgı bezlerimizle ilgili süreçlerimizi ve davranışlarımızı etkiler. Yoga, nefes, biyoenerji, fiziksel eğersizler, meditasyon ve imgelem gibi teknikleri kullanarak da çakralarımıza, hayatımıza ve sağlığımıza etki edebiliriz. Bu sistemin özel değerlerinden biri de hem bedene hem zihne tesir edebilmesi ve ikisi aracılığıyla da erişilebilir olmasıdır.

Dolayısıyla her ne kadar fiziksel anlamda var olmasalar da çakraların bir yeri olduğu söylenir. Çakralar maddesel anlamda elle tutulur gözle görülür yapılar olmasalar da fiziksel bedenimizin şeklinde, hayatımızda ortaya çıkan biçimler ve düşünme, hissetme ve hayatın bize sunduğu durumları ele alış şeklimizde kendini ortaya koyar. Rüzgârı bir ağacın dalının ve yapraklarının hareketinde görebildiğimiz gibi, çakralar da kendi etrafımızda yarattıklarımızla görülebilir.

Çakra sistemi yaşam gücümüzü düzenlediğimiz enerji yapısını anlatır.

Çakra sistemi evrenin engin bir temsilidir. Yedi seviyenin her biri insan hayatının başlı başına yer kaplayan ana alanlarını temsil eder. Sevgi ve ilişki meseleleri, güç ve spiritüellik, duygu ve dürtü, hepsi incelenmek ve anlaşılmak için yakarır. Çakra sistemi evrimsel bir program ve hayatlarımızı yeni baştan programlamak için kullanılabilir. Eğer bunu bireysel seviyede öğrenebilirsek, belki aynı yöntemleri kültürümüzü ve çevremizi dönüştürmek için de kullanabiliriz.

“Spirütellik bilinçteki ilahın uyanışıdır.” HARISH JOHARI

Çakralar yaşam enerjilerini karşılamak, sindirmek ve iletmek için birer düzenleme merkezidir.

“Bütün dünya bir sahne ve bütün kadınlar ve adamlar sadece birer oyuncu. Sahneye giriş ve çıkış anları var. Ve bir adam kendi dönemimde pek çok rolde oynar, oynadığı roller yaşamın yedi çağıdır.”

                              WİLLİAM SHAKESPEARE

Christopher Wallis Yoga felsefesi ve Tantra alanında tanınmış bir akademisyen olan Wallis, çakra kavramıyla ilgili derin bir bilgeliğe sahip ve bizlere çakra merkezlerindeki dönüştürücü gücü anlamamız konusunda önemli ipuçları sunuyor. Wallis’e göre çakralar, sadece fiziksel bedenimizin anatomik yapıları değil, aynı zamanda farkındalık ve enerjinin kesiştiği dinamik noktalardır. Onları sınırlayan bir dini veya kültürel bağlam yok; çünkü çakralar, insan deneyiminin evrensel birer parçasıdır.

Kaynaklar: Doğulu Beden Batılı Zihin / ANODEA JUDITH

                   Hayatın Çakraları /ANODEA JUDITH

                   Çakra Meditasyonu / PAUL GRILLEY

Gönül Uzun / Yoga ve Meditasyon Eğitmeni

Saçlar

“Saçlarımız düşüncelerimizin fiziksel uzantısıdır, hayatımız boyunca bize yön verir; saçlarımızın her teli bizi temsil eder, yerli halklara göre hem vücudumuzun hem de ruhumuzun güçlü bağlantı noktalarıdır.

Bilge erkeklerin ve kadınların saçları uzundur; öte yandan, zulmün herhangi bir şekliyle var olduğu yerlerde kısa saç zorunlu hale getirilmiş ve bu diğer etkenlerle birlikte halkların manevi ve fiziksel yenilgisine yol açmıştır.

Saçın kendine has bir dili ve karakteri vardır ve saçın nasıl şekillendirildiği kişi için son derece önemlidir:

Saçı ortadan ayırmak, düşüncenin hizalanmasını,

Örgü, düşüncenin kalple birliği,

Gevşek saç, güvenliği.

Saçını tepede toplamak, inancı temsil eder.

Bugünlerde insanlar saçlarını, yaptıklarının anlamını bilmeden şekillendiriyorlar. Saç önemli çünkü gösteriş ve kullanışlılık bir kenara, saçımızı nasıl yaptığınız ruh halimizi doğrudan etkiliyor.

Yerli halklara bakınca, saçın taranma şeklinin son derece önemli olduğunu görüyoruz; çünkü bu kişinin evlilik, savaş, kutlama veya yas gibi çeşitli hallerini tarif ediyor.

Saç stillerine ve baş süslerine bakarak, insanların olgunluklarını, toplumdaki durumlarını, barış ve savaş zamanlarını anlayabilirdiniz.

Saçı, bireyin düşüncelerini ve ruhsal durumunu temsil ediyordu; ailesinin bağlarını ve manevi birliğini göstermek ve topluluğunun kültürel uyumunu ve manevi uyumunu tanımlamak gibi…

Saç modelleri mevsimler gibi; kamusal, özel ve törensel durumlara göre değişirler.

Saçlar doğanın hallerini temsil eder, şelale gibi düz bir çizgide akıyor ya da nehir suyu gibi dalgalanıyordur.

Yerli çocuklara saçlarını yıkamaları ve durulamaları öğretilmişti.

Birçok yerli kabilenin öğretilerinde saç kesmek, bir yas sürecini veya ölüme yakınlığı temsil ediyordu.

Saç, hepsinde mistik bir unsurdu.

İzni olmadan kimsenin saçına dokunulmazdı.

Uzun saçın önemi:

Uzun bir zaman boyunca farklı kültürlerden insanlar saçlarını kesmediler, çünkü saçları kim olduklarının bir parçasıydı.

Saçın maksimum uzunluğuna ulaşmasına izin verildiğinde fosfor, kalsiyum ve D vitamini üretilir ve beynin üst kısmındaki iki kanaldan lenf sıvısına ve son olarak beyin omurilik sıvısına girer. Bu iyonik değişim, hafızayı daha verimli hale getirir ve fiziksel enerjiyi ve dayanıklılığı arttırır, metanet sağlar.

Saçınızı kesmeye karar verirseniz, vücudunuz sadece bu ekstra enerji ve besinleri kaybetmekle kalmaz, aynı zamanda dökülen saçları yeniden büyütmek için büyük miktarda yaşam enerjisi ve besin sağlaması gerekir.

Ayrıca saçlar, güneş veya Prana enerjisini toplayan ve beynin meditasyon ve görselleştirme için kullanılan bölümü olan frontal loba yönlendiren antenlerdir. Bu antenler, daha büyük miktarda süptil enerji, kozmik enerji elde etmek için kanal görevi görürler.

Saçın uçlarında yeni antenler oluşması için saçın en son kesildiği tarihten itibaren yaklaşık üç yıl geçmesi gerekir.

Islak saç:Islak saçı topladığınızda, büzülme ve biraz sıkışma eğilimi gösterir ve hatta kurudukça kırılır. Daha iyisi, güneşte oturmak ve temiz, nemli saçınızın doğal olarak kurumasına ve ekstra D vitamini emmesine izin vermektir.

Yogiler, saçı 72 saatte bir (ya da saç deriniz çok terliyorsa daha sık) yıkamanızı önerirler.

Duyguları işlemeye yardımcı olmak için üzüldükten veya sinirlendikten sonra saçınızı yıkamak da faydalı olabilir.

Saç kesimi:

Genellikle insanlar fethedildiğinde veya köleleştirildiğinde, saçları köleliğin, çaresizliğin ve aşağılanmanın bir işareti olarak kesilirdi.

Alın kemikleri gözeneklidir ve işlevleri, beyin aktivitesinin yanı sıra tiroid ve seks hormonlarını etkileyen epifiz bezine ışık iletmektir.

Kabileler ve toplumlar fethedildikçe, saç kesimi o kadar yaygınlaştı ki, birkaç nesil sonra saçın önemi kayboldu ve saç stilleri modanın odak noktası haline geldi.

Kapanış döngüleri:

Vücudumuzdaki her hücre gibi saçımızın da bir hafızası vardır, bu yüzden hayatımızın bir dönemini kapattığımızda, ağaçların tekrar güç kazanmadan önce kabuklarını bıraktığı zamanlarda olduğu gibi, yenilenme ihtiyacından dolayı varlığımızın bilinçsizce saçımızı kesmemizi istemesi sık görülen bir durumdur.

Ahşap tarak:

Yogiler ayrıca saçınızı taramak için tahta bir tarak veya fırça kullanmanızı tavsiye eder, çünkü saç derisine büyük miktarda dolaşım ve uyarı sağlar, ayrıca ahşap statik elektrik üreterek enerji kaybına neden olmaz.

Önden arkaya, arkadan öne ve ardından birkaç kez sağa ve sola doğru tararsanız, saçınız ne kadar uzun olursa olsun sizi tazeleyeceğini fark edeceksiniz. Günün tüm yorgunluğu gitmiş olacak.

Kadınlar için bu tekniği günde iki kez saç taramak için kullanmanın gençliği, sağlıklı bir adet döngüsünü ve iyi görme yeteneğini korumaya yardımcı olduğu söylenir.

Saç dökülmesi probleminiz varsa, saçınızdaki enerji eksikliği daha fazla meditasyonla giderilebilir.

Saçınızda bir miktar gümüş (gri saç) görüyorsanız, gümüş veya beyaz rengin yaşlanmayı telafi etmek için enerji ve vitamin akışını artırdığını unutmayın.

Beyin sağlığı için yaşlandıkça saçlarınızı mümkün olduğunca sağlıklı ve doğal tutmaya çalışın.

Saçın tüm uzunluğuna kadar uzamasına izin verdiğinizde ve onu başın tepesine sardığınızda, Güneş enerjisinin, Prana’nın, yaşam enerjisinin omurgadan aşağı indiği söylenir. Bu iniş eğilimine karşı koymak için Kundalini yaşam enerjisi denge yaratmak üzere yükselir.

Saçın tesadüfen orada değil.

Bir amacı var.”

GÖNÜL UZUN

Fazlaca kaynaktan