Tekrarın Gücü: Tesbihin Boncukları Gibi Günlerimiz

“İnsanlar nadiren tekrar etmenin gücünü anlar. Sürekli olarak tekrar edilen şey kalıcı olabilir; tek seferlik yapılan ise nadiren kalıcı olur.

Çiftçiler tarlalarına her gün özen göstermedikçe, bir hasat bekleyemezler.

Ruhsal uygulamalar da aynıdır. Bütün anlamlı olan, büyük bir ilan ya da renkli bir başlangıç değil; bir ruhsal hayatı her gün yaşamak,günlük ritüel halinde sürdürmektir.

Her gün birbirine bağlanmalı; dua tanelerinden oluşan bir dizi gibi. Hayatta kaç tanesini saydığını ve daha kaç tane olduğunu bilmezsin.

Tek önemli olan, şuanda eline gelen taneye dokunmak ve o anın ruhsal anlamını kalbine almaktır.”— Deng Ming-Dao, 365 TaoTesbihin Boncukları ve Hayatın Tekrarları Deng Ming-Dao’nun bu sözleri bize tekrarın sıradanlıktan doğan kutsallığını hatırlatır.

Her gün, tesbihin boncukları gibi tek tek parmaklarımızdan geçer.

Kaç tanesini çektiğimizi ya da daha kaç boncuğun kaldığını bilmeyiz. Bildiğimiz tek şey şudur: Şu anda elimizde olan boncuk, yani bugün. vardır.

İşte o boncuğa dokunduğumuzda, onun ruhsal anlamını yüreğimizde hissederiz.

Ruhsal Yolculukta Tekrarın Gücü- Günlük tekrar, kalpte istikrar yaratır.- Tekrar ettikçe anlam derinleşir; tıpkı mantraların gücü gibi.- İlerleme bazen sıradan, bazen heyecan verici olabilir ama ikisi de zincirin parçalarıdır. Bir tesbihin bütünlüğü, tanelerin birleşiminden gelir. Bizim yolculuğumuzun bütünlüğü de günlerin birleşmesinden oluşur.

Bugün elimizde olan boncuğu, yani bugünü fark etmek…

İşte gerçek tekrarın gücü burada gizlidir.

🌿✨Gönül’den Gönlüme bir yolculuktayım 💜

Kesin İnançlılar Eric Hoffer | Fanatizm, Kitle Psikolojisi ve Günlük Hayata Farkındalık



Eric Hoffer’ın *Kesin İnançlılar*
adlı eseri, fanatizmin, toplumsal hareketlerin ve kitle
psikolojisinin doğasını inceleyen bir klasik eserdir.

Hoffer, insanların neden
ideolojilere, liderlere ya da davalara körü körüne bağlandığını sorgular.
Kitap, bu tür bağlılıkların bireylerin anlam arayışından, kimlik bulma
çabasından ve mevcut yaşamdan duyulan tatminsizlikten nasıl kaynaklandığını
detaylı bir şekilde analiz eder.

Kitabın Temel Noktaları

Kesin inançlı kimdir?

Hayatında anlam, yön veya tatmin bulamayan,
kendini yetersiz hisseden kişiler, bir ‘büyük dava ‘ya katılarak eksiklerini
tamamlamaya çalışır.

Bireysellikten kaçış

Kendi benliğini geliştirmek yerine, ‘Ben’i
eritip ‘biz’ içinde kaybolma eğilimi vardır. Bu, sorumluluk yükünü hafifletir.

Geçmişe ve geleceğe kaçış

Mevcut an memnuniyetsizlik yaratır.
Fanatik, ya geçmişin ‘altın Çağı’na özlem duyar ya da gelecekte kurulacak
‘kurtarılmış bir dünya’ hayaline sarılır.

Düşman yaratma

Ortak bir düşman, kitleyi bir arada tutar.
Bu düşman gerçek ya da kurgusal olabilir; önemli olan birlik hissini
pekiştirmesidir.

Lider ve takipçi ilişkisi

Lider, kalabalığın duygularını yönlendirir;
takipçiler ise lidere kendi kişisel güvensizliklerini teslim eder.

Devrimlerin ironisi

Birçok devrim, eski düzeni yıkmak için
başlar ama sonunda farklı biçimde de olsa benzer baskıcı sistemlere
dönüşebilir.

Günlük Hayata Farkındalık Notları

Anlam açlığına dikkat et

Bir şeye körü körüne bağlananların çoğu,
kendi yaşamlarında anlam eksikliği hisseder.

Kendine sor: ‘Ben şu an gerçekten
kendim için mi yaşıyorum, yoksa başkasının hayaline mi hizmet ediyorum?’

Birey olma cesareti

Kalabalıkta kaybolmak kolaydır; ama gerçek
güç yalnız başına da durabilmektir.

Unutma: Yalnızlık = Yalnızlaşma değildir;
bazen en derin bağ, kendi özünle kurduğun bağdır.

Geçmişe takılıp kalma – geleceğe kaçma

Geçmişin ‘altın Günleri’ne özlem ya da
geleceğin ‘mükemmel dünyası’ hayali, bugünü yaşamaktan çalar.

Bugün, geleceğin
hamurudur. Onu iyi yoğur.

Düşman hikâyelerine dikkat

Sana sürekli bir ‘biz’ ve ‘onlar’ hikâyesi
anlatanlara karşı uyanık ol.

Gerçek birlik, ortak düşman üzerinden değil, ortak
değerler üzerinden kurulur.

Lider seçerken kalbine bak

Seni büyüten, sana soru sorduran lider,
seni özgürleştirir. Sadece yöneten değil, düşündüren insana güven.

Devrimden sonra bile sorgula

Artık özgürüz denilen yerde bile, yeni
zincirler oluşabilir.

Özgürlüğün en iyi testi: Korkmadan, çekinmeden soru
sorabiliyor musun?

💌 Gönül’den Gönlüme Not:
Kendini bir davaya ya da kişiye adarken, kendi özünü kaybetme. En yüce
bağlılık, önce kendi kalbine olandır. 💜

Neden ‘Sen nasılsın?’ Demiyoruz?

Hepimiz günlük hayatta defalarca kez duyuyoruz:
“Merhaba, nasılsın?”

Ama çoğu zaman bunun devamında aynı soruyu geri duymayız. Yani insanlar çoğu zaman “Sen nasılsın?” demez. Peki neden? Bunun ardında yatan şey yalnızca unutkanlık ya da nezaket eksikliği değildir; aslında çok daha derin bir mekanizma çalışır.

Neden ‘Sen nasılsın?’ diye sormuyoruz?

Odak noktasını kendinde tutmak
Bazı insanlar sohbeti, kendi gündemlerini anlatma fırsatı olarak görür. Karşısındakini sormak akıllarına bile gelmez; çünkü merak duygusu değil, kendini ifade etme arzusu ön plandadır.

Öğrenilmemiş iletişim alışkanlıkları
Çocukluktan itibaren ailede ya da çevrede, “karşıya nasılsın demek” doğal bir refleks olarak öğretilmemiş olabilir. Böylece kişi büyüdüğünde de bunu bir ihtiyaç olarak görmez.

Duygusal sorumluluk almaktan kaçmak
“Sen nasılsın?” diye sormak, aslında bir kapı açmaktır. O kapıdan içeri girdiğinde “İyi değilim” cevabıyla karşılaşma ihtimali vardır. İşte tam da bu yüzden birçok kişi sormaz. Çünkü duyacağı cevabın yükünü taşımaktan, o duygunun içinde kalmaktan çekinir.

‘İyi değilim’ dendiğinde neden toparlama ihtiyacı hissedilir?

Toplumda yerleşmiş güçlü bir inanç vardır:
“Biri üzülüyorsa, onu iyi yapmak senin görevin.”

Bu yüzden “iyi değilim” cümlesi duyulduğunda çoğu kişi kendiliğinden sorumluluk hisseder. Çözüm üretmeye, moral vermeye, toparlamaya çalışır. Ama aslında şu sorunun cevabı önemlidir:
“Ben iyi değilim dediğimde, beni toparlaması gerektiğine nerede karar verdi?”

Cevap nettir: Kararı veren kendisi değildir; onun içindeki alışkanlıklar, öğretiler ve korkulardır.

Gerçek Destek ile Sahte Destek Arasındaki Fark

Gerçek Destek
– Çözüm sunmaz, varlığıyla şifa olur.
– “Yanındayım, seni duyuyorum” diyebilir.
– Alan açar, yargısızca dinler.
– Karşısındakini değiştirmeye çalışmaz.

Sahte Destek
– Hızla çözüm arar: “Boşver, geçer.”
– Kendi huzursuzluğunu bastırmak için “Hadi toparlan” der.
– Yüklenir ya da kaçar: ya fazla sahiplenir ya da tamamen uzaklaşır.
– Kalbi orada değildir, maskelerle yaklaşır.

İyi Ol Baskısı Nedir?

“İyi ol” baskısı görünürde şefkatli bir telkin gibi dursa da, aslında gizli bir mesaj taşır:
“Senin bu halin bana ağır geliyor, bir an önce değiş ki ben de rahat edeyim.”

Bu baskının altında üç şey yatar:
1. Acıya dayanamayış → Karşıdakinin üzüntüsü kişiye kendi acılarını hatırlatır.
2. Kontrol ihtiyacı → Ortamın enerjisini hemen toparlamak ister.
3. Kendi huzurunu koruma → Karşısındakinin duygusunu bastırarak kendi içsel dengesini kurtarmaya çalışır.

Ama unutmayalım:
Duygular bastırıldığında şifa bulmaz.
Gerçek iyileşme, önce olduğun hali kabul etmekle başlar.

İyi Ol Baskısına Maruz Kaldığında 3 İçsel Adım

1. Kendine Fısılda: “Ben olduğum halimle değerliyim. İyi olmak zorunda değilim.”

2. Sınırını Koy: Nazikçe, “Şu an sadece hissetmeye ihtiyacım var.” diyebilirsin.

3. Duyguna Tanıklık Et: Derin bir nefes al, kalbine dokun ve sor: “Şu an aslında ne hissediyorum?” Duygularını görmek, onları bastırmaktan daha şifalıdır.

Ruhsal Perspektiften: Enerji Dengesizlikleri

Bazen birinin “Sen nasılsın?” diye sormamasının ardında, yalnızca iletişim eksikliği değil, enerji alışverişindeki dengesizlik de vardır.

Alan – Veren Dengesizliği
– Bazı insanlar almaya daha yatkındır, vermeye kapalıdır.
– İlgi, şefkat, merak onların yönüne akar ama karşıya akıtmayı unuturlar.
– Bu kişiler sohbetlerde de hep “alıcı” konumundadır; duymak, anlatmak, görünmek isterler ama nadiren geri verirler.

Başkasının duygusunu üstlenme korkusu
– Bir de tersi vardır: “Sana nasılsın?” sorusunu sormaktan kaçınır; çünkü cevabın getireceği duygusal yükü taşımaktan korkar.
– “İyi değilim” dendiğinde kendini mecbur hissedecektir: toparlamak, çözmek, destek olmak…
– Bu korkudan ötürü soruyu hiç sormaz; görünürde ilgisiz, aslında korunmaya çalışan bir tavırdır.

Ruhsal Bütünlükten Uzaklaşma
– Enerjisel olarak bakarsak, gerçek denge hem vermek hem almakla kurulur.
– Sadece almak → bencillik ve doyumsuzluk yaratır.
– Sadece vermek → tükenmişlik ve yorgunluk getirir.
– Sağlıklı akış ise sevgiyle hem almak hem de vermektir.

Kimse kimseyi toparlamak zorunda değil.
Bazen en büyük destek, çözüm üretmek değil; yanında kalabilmektir.

Gerçek destek:
“Seni duyuyorum.”
“Yanındayım.”
“Sen olduğun gibi değerlisin.”

Unutma Gönül  Yolcusu, “iyi ol” baskısı senin yükün değil.

Sen olduğun halinle zaten bütünsün ve değerlisin..


💜 Gönül’den Gönlüme bir yolculuktayım.

Gönülden Gönüle: Aşkın Kalbinde

Bir bakışın,
göğün sonsuz mavisine sığmaz,
kalbimde bin yıldız doğar.

Ellerin,
zamanı durduran bir dua gibi,
dokunduğu yerde hayat filizlenir.

Aşk,
adının fısıldandığı yerde
sonsuzluğun diliyle konuşur.

Sen,
gönlümde açan en derin sır,
ruhumun kıyısına vuran dalgasın.

Ve ben,
her nefeste yeniden yanarak,
sana varmakla
kendime dönüyorum.

Duam

İlahi aşkın ışığıyla kalbimizdeki tüm perdeler aralansın. Sevgi, her adımda bize yol göstersin. 💜

Gönül’den Gönlüme Bir Yolculuktayım

Yeni Ayın Fısıltıları: Kadim Bilgelikten Bugüne

Gökyüzü yeni aya büründüğünde, bizler için de görünmez bir perde açılır. Kadim bilgelik, yeni ayı boş bir kâse olarak görür: içine ne koyarsak, o kâse zamanla dolup taşar. Bu yüzden yeni ay, insan ruhuna ‘hangi tohumları ekeceksin?’ diye sorar.

Kadim Bilgelikte Yeni Ay

Eski uygarlıklarda yeni ay; ritüellerin, duaların ve niyetlerin zamanıdır. Ay görünmez olduğunda, aslında içsel görünürlük başlar. İnsanlar bu vakitte ateşler yakar, niyetlerini fısıldar ve toprağa küçük tohumlar bırakırlardı. Çünkü bilirlerdi ki: Gökyüzü karanlıktayken, ruhun ışığı daha çok parlar.

🌙 Spiritüel Olarak Yeni Ay

Yeni ay, bize geçmişten sıyrılmayı, içsel yükleri bırakmayı ve yeniden doğmayı hatırlatır. Her döngü, ruhun da yeniden şekillenme sürecidir. Bu evrede;
– Kalbimizde tuttuğumuz niyetler güçlenir,
– İçimizdeki korkular görünür olur ki biz onları dönüştürelim,
– Ruhumuz tazelenmek için evrenle yeniden sözleşme yapar.

Yeni ay, bize fısıldar:
“Her karanlık, yeni bir doğumun habercisidir.”

Farkındalık Diyarından Fısıltılar

Yeni ay enerjisi, farkındalık diyarından bizlere şunu söyler:
– Düşüncelerine dikkat et, çünkü onlar yarının filizleri.
– Kalbine bak, çünkü niyetlerin orada doğuyor.
– Kendine şefkatle sarıl, çünkü her başlangıç sevgiyle büyür.

Biz de bu döngüde, gökyüzüyle kalbimizi aynı hizaya getiririz. Bir an için içimize döner, derin bir nefes alır ve evrene şunu söyleriz:

“Ben yeniye açığım. Ben ışığa hazırım. Ben yeniden doğmayı seçiyorum.”

Yeni Ay Niyeti

Kalbimdeki saf niyeti, gökyüzünün karanlık kucağına bırakıyorum.
Her nefesimle yenileniyor, her adımımda özgürleşiyorum.
Geçmişin yüklerini ardımda bırakıyor, sevgiyle yeniden doğuyorum.
Ben ışığa açığım, ben yeniye hazırım, ben şefkatle yeniden başlıyorum.

Yeni Ay Duası

Ey Yaratıcı,
Gökyüzünün sessizliğinde bana yol göster.
Kalbimi sevgiyle, zihnimi huzurla, ruhumu ışıkla doldur.
Her yeni doğuşun bana getirdiği armağanları şükürle karşılıyorum.
Yeni ayın karanlığında saklı olan ışığı,
hayatıma umut, sevgi ve bereket olarak yansıt.
Amin.

Gönül’den Gönlüme Bir Yolculuktayım

Yeni ay 23 Ağustos saat 09:06’da

Estés’in Diline Göre Kadınların Serüveni

Çok Uzun Süre Kalmak: Tükenmiş Kadınların Hikâyesi

Gönül’den Gönlüme Bir Yolculuktayım

“Ben gidiyorum” demek için güçlü bir iradeye ve kararlılığa sahip olmak gerekir. Clarissa Pinkola Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabındaki “Çok Uzun Süre Kalmak” bölümü, tam da bu cesareti kadınlara hatırlatır. Çünkü kadının kendi içgüdüsel doğasına aykırı bir yerde, ilişkide, işte ya da yaşam biçiminde fazlaca oyalanmasının bedelini anlatır.

İçgüdülerden Kopuş

Kadın, kendi sezgilerini dinlemediğinde, orada uzun süre kalır. İç ses “git” der, ama zihin ya da kalp ısrarla kalmaya çalışır. Gereğinden uzun kalmak, kadının yaratıcı enerjisini tüketir, canlılığını azaltır, ruhunu köreltir. Aslında kurt kadının doğası durmaktan değil, akmaktan beslenir.

Mitlerin ve Masalların Dili

Estés, bu bölümü masallardan örneklerle besler. Kahraman kadın çoğu hikâyede yanlış yerde fazla kalır ve bunun bedelini öder. Fakat asıl büyü, o anı fark edip çıkma cesaretini gösterdiğinde gerçekleşir. Masalın dili bize şunu öğretir: çok uzun süre kalmak tüketir, çıkmak dönüştürür.

Gündelik Rutinlerin Tuzakları

Kadınların çoğu, her günün aynı ritüelleriyle boğulur: iş, ev, sorumluluklar, bitmeyen beklentiler… Bir noktadan sonra kadın, bu rutini “normal” sanmaya başlar. İçinde hâlâ dans etmek, yaratmak, sevmek isteyen canlı bir ruh vardır ama gündelik yüklerin ağırlığı o sesi bastırır.

Tükenmiş Kadınlar

Estés, tükenmiş kadını şu hâlleriyle betimler:

– Gözlerindeki ışığı kaybetmiş,

– Hayattan tat almak yerine yalnızca görevlerini yerine getiren,

– Kendi ihtiyaçlarını sürekli erteleyen,

– İçindeki yaratıcı güce ulaşamayan…

Asıl tehlike, bu hâlin alışkanlığa dönüşmesidir. Kadın, kendi doğasından uzaklaşır ve “çok uzun süre” kalır: yanlış işte, yanlış ilişkide, yanlış hayatta.

İçgüdülerin Çağrısı

Kadının iç sesi fısıldar:

– “Artık sana ait olmayan yerde durma.”

– “Ruhunu doyurmayan sofradan kalk.”

– “Cesaret et, çık, git.”

Ama çoğu zaman korku, bağımlılık, onaylanma isteği veya “bir gün değişir” umudu kadını tutar. İşte Estés, bu bölümde kadına şunu hatırlatır: Senin içindeki kurt doğası hâlâ canlıdır. Onu dinle.

“Ben Gidiyorum” Diyebilmek

Gitmek, zincirleri kırmak değil, zincir olmadığını fark etmektir. Kadın, “Ben gidiyorum.” dediğinde aslında kendini yeniden doğurur.

– Tükenmiş bir işten ayrıldığında,

– Ruhunu daraltan bir ilişkiden çıktığında,

– Enerjini tüketen dostlukları bıraktığında…

O anda yeniden nefes alır. Çünkü artık içindeki kurt, özgürce koşabilecektir.

Kalpten Niyet

“Artık bana ait olmayan her şeyden özgürce çıkıyorum.
Ruhumun sesine kulak veriyor, kendi yolumu onurlandırıyorum.
Cesaretle söylüyorum: Ben gidiyorum.
Ve bu gidiş, aslında kendime dönüşüm oluyor.”

Gönül’den Gönlüme Bir Yolculuktayım

Montaigne’den İçsel Mesafeyi Anlama Dersleri

Gönül’den Gönlüme Bir Yolculuktayım

“Kendimle aramızdaki fark, bir başkasıyla aramızdaki fark kadar büyüktür.” – Montaigne

İçsel Yabancılık

Aslında Montaigne burada en derin hakikatlerden birine işaret ediyor: Biz bazen kendimize en uzak yabancıyız. İçimizde birçok “ben” var — çocuk ben, incinmiş ben, güçlü ben, bilge ben… Ama çoğu zaman yalnızca tek bir yüzümüzle kendimizi tanıyoruz. İşte o yüzden, başkalarıyla aramızda hissettiğimiz uzaklık, aslında kendimizle aramızdaki mesafeyi yansıtıyor.

Ayna Etkisi

Bir başkasıyla yaşadığımız çatışma, kırgınlık ya da yakınlık çoğunlukla içimizdeki farkların aynada görünmesinden ibaret. Başkasının bizi anlamaması, belki de kendimizi anlamamamızdan geliyor. Eğer kendimizle olan bağı güçlendirirsek, başkalarıyla olan ilişkimiz de daha şefkatli ve dengeli olur.

Kendine Yolculuk

Montaigne’in bu sözü aslında şunu fısıldıyor:
“Kendine yaklaş ki, dünyaya da yaklaşabilesin.”
İçsel mesafe kısaldıkça, hayatın bütünündeki mesafe de azalıyor. O yüzden her meditasyon, her dua, her niyet aslında bu mesafeyi kapatma çağrısıdır.

Niyet

“Bugün, kendimle aramdaki mesafeyi azaltmayı seçiyorum. İçimdeki her hâli kabul ediyorum. Kendime yaklaştıkça, tüm varoluşa da yaklaşıyorum.” 💜

Gönül’den Gönlüme Bir Yolculuktayım

Kendine Şefkatli Olmak: Kristen Neff’in Sözüyle İyileşmenin Başlangıcı

Yasın ya da zorlayıcı bir deneyimin ardından çoğu zaman içimizde bir boşluk kalır. Kaybettiğimiz şeyin acısını sindirdikten sonra, geriye aslında yalnızca kendimiz kalırız. İşte tam da bu noktada devreye şefkat girer.

Psikoloji profesörü ve öz-şefkat kavramının öncülerinden Kristen Neff, bu durumu çok yalın bir şekilde ifade eder:

“Kendine karşı şefkatli olmak zayıflık değil, iyileşmenin başlangıcıdır.”

Neden Şefkat Zayıflık Değil?

Toplumda çoğu kez güçlü olmak; duyguları bastırmak, zor anlarda hiç sarsılmamış gibi görünmekle eş tutulur. Oysa bu, bizi kendi özümüzden uzaklaştırır. Şefkat göstermek, güçsüzlük değil; insan olduğumuzu kabul etmektir. Çünkü her insan kırılır, yorulur, üzülür. Bunu inkâr etmek yerine, kendimize şefkat göstermek içsel bir cesarettir.

İyileşmenin Başlangıcı

Şefkat, yaraları görmezden gelmek değil, onları sevgiyle kabul etmektir. Kendine şefkat göstermek, içimizdeki sesi yumuşatmakla başlar:

• Hata yaptım ama insanım.

• Zorlanıyorum ama bu da geçecek.

• Kendimi yargılamak yerine sarılabilirim.

Bu yaklaşım, kalbi açar ve içsel iyileşme sürecini başlatır. Çünkü en derin bağışlama ve kabulleniş, önce kendimize yönelttiğimizde mümkün olur.

Kendine Elini Uzat

Zor zamanlardan geçerken, aslında en çok ihtiyacımız olan şey kendi desteğimizdir. Dışarıdan gelen sevgi kıymetlidir, ancak bizi asıl hayata bağlayan, kendi içimizden yükselen şefkat dolu sestir.

Bugün kendine şu soruyu sorabilirsin:

“Ben bugün kendime hangi sözü hatırlatmak istiyorum?”

Kapanış Duası

Kalbime şefkatle dokunuyorum.
Kendi elimi tutuyor, kendi varlığımı onurlandırıyorum.
Şefkatimle büyüyor, sevgimle iyileşiyorum.
Gönül’den Gönlüme bir yolculuktayım 💜

Kinesioloji Testi: Bedenin Hakikati Fısıldayan Sesi

 

Hiç bir şey söylemeden, sadece bir insanın yanında bulunduğunda onun enerjisini hissettiğin oldu mu? Ya da bir ortamda bulunurken “burada bir şey yanlış” diye içinden geçirdiğin?

Dr. David R. Hawkins’in Güce Karşı Kuvvet kitabında anlattığı kinesioloji testi, tam da bu görünmez sezgisel bilgiyi ölçmeyi amaçlıyor. Ona göre bedenimiz, hakikat ile yalanı ayırt edebilecek kadar hassas bir enerji algısına sahip. Ve bu yöntem, bilincimizin hangi seviyede titreştiğini dahi ortaya çıkarabiliyor.

Güç ve Kuvvet Arasındaki Fark

Güç (Power): Sevgi, şefkat, dürüstlük, ilham, hakikat… İçsel bir merkezden doğar, başkalarını yüceltir, kalıcıdır.
Kuvvet (Force): Korku, öfke, yalan, manipülasyon… Dışarıdan dayatılır, çatışma yaratır, sürdürülemez.

Hawkins, bu farkı ölçmek için bedenin verdiği kas tepkilerini kullanır.

Kinesioloji Testinin Mantığı

Beden, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda enerjisel bir varlıktır. Hawkins’e göre:
– Hakikat → Yüksek enerji taşır, kaslar güçlenir.
– Yalan veya düşük enerji → Kaslar zayıflar.

Bu tepki, bilinçli akıldan değil, kolektif bilinç alanından gelir.

Test Nasıl Yapılır?

1. İki kişi gerekir: test eden ve test edilen.
2. Test edilen kişi ayakta durur, kolunu yana omuz hizasında uzatır.
3. Test eden kişi bileğe hafif ama net bir baskı uygular.
4. Bir ifade söylenir veya bir nesne gösterilir.
5. Baskı uygulanırken:
   – Kol güçlü kalırsa → enerji yüksek, bilgi doğru veya faydalıdır.
   – Kol kolayca inerse → enerji düşük, bilgi yanlış veya zararlıdır.

Örnek: “Bu gıda bana iyi geliyor.” cümlesini test ettiğinizde, kol güçlü kalıyorsa beden onaylıyordur.

Bilinç Seviyeleri Haritası (0–1000)

SeviyeEnerji AlanıDuygu / Durum
700–1000AydınlanmaMutlak barış, birlik
600BarışSükûnet, ilahi huzur
540SevgiKoşulsuz kabul
500Sevgiİyileştiren güç
400AkılAnlama, bilgelik
350KabulSorumluluk
310İsteklilikAçıklık
250TarafsızlıkEsneklik
200CesaretGüç alanına geçiş
175GururSavunmacı tavır
150ÖfkeTepki, çatışma
100KorkuGüvensizlik
75KederKaybolmuşluk
30SuçlulukKendini cezalandırma
20UtançUmutsuzluk

Faydaları

1. Hakikati Ayırt Etme: Zihnin kararsız kaldığı durumlarda bedenin bilgeliğini kullanmak.
2. Kişisel Farkındalık: Olumsuz inançların ve ilişkilerin enerjini nasıl etkilediğini görmek.
3. Sağlık ve Beslenme: Bedenin hangi gıdaya veya ortama olumlu tepki verdiğini anlamak.
4. Bilinç Yükseltme: Kendi frekansını fark edip, sevgi ve şefkatle güç alanına geçmek.

Bilimsel Bakış ve Eleştiriler

Bilim insanları bu yöntemin sonuçlarını placebo etkisi veya kas refleksleri ile açıklar. Ancak spiritüel bakış açısından, kinesioloji testi bedeni hakikatin rehberi olarak görür.

Kapanış ve Niyet

Beden, kalbin en sessiz hâlini bile duyar. Hakikati hissetmek için bazen zihni susturmak, bedeni dinlemek gerekir.

💜 Gönül’den Gönlüme bir yolculuktayım 💜

Kaynakça

Dr. David R. Hawkins, Güce Karşı Kuvvet (Power vs. Force), Butik Yayınları.

Sakinliğin ve Keskin Görüşün Gücü: Meditasyonla Dikkatimizi Eğitmek


“Sakin bir değişmezliğe eşlik eden, keskin bir içgörü, hastalıklı halleri yok eder.” – Shantideva

Hayat, çoğu zaman bizi düşüncelerimizin ve duygularımızın dalgaları içinde savurur. Oysa Shantideva’nın bu kadim öğüdü bize, gerçek şifanın nereden geldiğini fısıldar: Sarsılmaz bir huzur ve uyanık bir farkındalık birleştiğinde, zihnin hastalıkları yok olur.

🕊 Sakin Değişmezlik: İçsel Huzurun Temeli
Sakinlik, pasif bir durgunluk değil; tam tersine, fırtınanın ortasında bile merkezde kalabilme halidir. Meditasyon, zihni dalgalardan çekip alır, köklerini derinlere salar. Böylece dış dünyanın kaosu, içimizdeki huzuru sarsamaz.

Keskin Görüş: Hakikati Olduğu Gibi Görmek
Keskin görüş, farkındalığın kristal berraklığında ortaya çıkar. Bu, sadece yüzeyde olanı değil, olayların özünü kavramaktır. Düzenli meditasyon, zihnin perdesini kaldırır ve bize “olanı olduğu gibi” görme yetisi kazandırır.

Hastalıklı Halleri Dönüştürmek
Shantideva’nın bahsettiği “hastalıklı haller”, öfke, kıskançlık, açgözlülük, korku gibi zihinsel düğümlerdir. Meditasyon, bu hallerle savaşmak yerine onları fark etmemizi, kök nedenlerini anlamamızı ve dönüştürmemizi sağlar.

Farkındalık: Bilgelik Kapısı
Farkındalık, kişiye içgörü ve bilgelik kazandırır. Farkındalığı artırmanın en iyi yolu da meditasyondur. Çünkü meditasyon, dikkatimizi eğitir, zihnimizi bir odak noktasına nazikçe geri getirir. Dikkat eğitildikçe, yaşamın her anına daha uyanık ve bilinçli katılırız.

Dikkatimizi Eğitmek İçin Meditasyonun Önemi

  • Zihni toparlar: Dağınık düşünceleri bir araya getirir.
  • Odak gücünü artırır: Anda kalma yetisini güçlendirir.
  • Duyguları dengeler: Tepkilerimizi yönetmeyi öğretir.
  • Derin huzur verir: Sadece sessizlikte bulunabilecek bir dinginlik kazandırır.

Son Söz
Shantideva’nın öğüdü, meditasyonun özünü anlatır: Huzur ve bilgelik, dikkatli bir zihinle doğar. Dikkatimizi eğitmek ise sadece zihnimizi değil, hayatımızı da dönüştürür.
Sen de bugün, sadece birkaç dakika boyunca sessizce otur ve nefesinin seni sakinliğe, keskin görüşe ve şifaya götürmesine izin ver.

💌 Gönül’den Gönlüme bir yolculuktayım 💜